Video Oyunları

Merhaba sevgili okuyucular. Bugün sizinle genelde üzerinde durulmayan, hakkında birçok yanlış bilgi sahibi olunan ve genelde çocuklar için görülen Video Oyunları’ndan bahsedeceğim.
Öncelikle söylemek istediğim birkaç şey var. Bu yazı veya bundan birkaç sonraki yazıyı genellikle belli oyun türleri hakkında bilgiler, oyun incelemeleri ve oyun gündemi şeklinde yapmayı düşünüyorum. Bu yazıyı bir ön bilgilendirme yazısı olarak düşünebilirsiniz.

Merhaba sevgili okuyucular. Bugün sizinle genelde üzerinde durulmayan, hakkında birçok yanlış bilgi sahibi olunan ve genelde çocuklar için görülen Video Oyunları’ndan bahsedeceğim. Neredeyse herkes çocukluğundan beri bir kere de olsa oyun oynamıştır. Aslında bizim konumuz Video Oyunları olacak fakat öncesinde bunun da üzerinden geçelim isterim. Oyunlar bizleri çocukluğumuzdan itibaren etkiliyor çünkü gelişimimize katkıları var. Bir çocuk oyun oynayarak zihinsel ve sosyal gelişimine katkıda bulunur ve bunu yaparken de eğlenir 🙂

Fakat her zaman olduğu gibi büyüdükçe her şey değişiyor ve insanların oyun oynama anlayışları farklılaşıyor. Bu da insanları Video Oyunları’na yönlendiriyor. Mario adlı oyunu herkes hatırlar, ya da Tetris mi demeliydim? Ayrıca bunların arasına Pac-Man, Doom, Duck Hunt ve Sonic the Hedgehog’u -evet herkesin bildiği, klasik Sonic– da katabiliriz (Hatta Doom oyununun reklamları çıktığı dönemde televizyonlarda bile yayınlanırdı.) Bunlar atarilerden sonra evinizde bir cihaz yardımıyla oynayabileceğiniz oyunların en azından Türkiye’deki çocuk ve aileler için en bilinenleri diyebilirim (Video Oyunları ile olan tanışmamı belki farklı bir yazı halinde paylaşabilirim.)

1995’te televizyona çıkan bir Doom reklamı. O gördüğünüz adam Bill Gates oluyor.
Bu ise Duck Hunt adlı oyun.

Çoğunlukla aileler tarafından Video Oyunları hakkında gereksiz oldukları, zaman kaybı oldukları ve hiçbir şey öğretmemeleri gibi yorumlar yapılıyor. Aksine, fazla saat tüketmeden Video Oyunları oynadığımız zaman kendimize artı katıyoruz. Mesela bir strateji oyununda, tıpkı satrançta olduğu gibi, farklı şekillerde düşünerek bakış açımızı geliştirebiliriz. Biraz daha hikaye odaklı bir oyun, tıpkı dizilerde olduğu gibi bir ilerleyişi olan oyunlar, oynadığımızda da hikaye ile bağ kurarak anlatılan hikayeden kendimize bir şeyler katabiliriz. Bunlar kısa örneklerdi fakat daha çok örnek verilebilir.

Video Oyunlar‘ı bizi gündelik yaşamın stresinden uzaklaştırıp, kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan birer araçtır aslında. Oyun oynamayı ilerlettikçe, aslında bu aracın bir sanat olduğu fikrine kapılabilirsiniz. Çünkü her yapılan oyun özeldir ve kendine has bir özü vardır. Tabii ki belli kategoride çıkan tüm oyunlar birbirine bir noktada benzeyebilir ama hepsinin özü farklıdır. Her oyun özeldir çünkü arkasındaki beyin farklıdır. Bazı oyunların sanat tasarımları o kadar hayret verici ki elinizi klavye-mouse’unuzdan çekerek manzarayı izleyebilirsiniz. Ya da tıpkı bir sergi salonuna gidip tabloları incelermişçesine her kareye anlam verebilirsiniz (örnek oyun: Superliminal). Oyunlar bizi sadece gerçek hayattan uzaklaştırıp eğlendirmiyor, ayrıca çok gerçekçi yapılan oyunlar da insanın içini ferahlatabiliyor. Bunlara örnek olarak Red Dead Redemption 2 adlı oyunda sadece açık dünyada gezerek yüz saatten fazla geçirebilirsiniz. Neden mi? Çünkü fazla iyi gözüküp atmosferiyle insanı büyülüyor. Ya da kışın geçen, bir kaza sonucu Kanada’nın karlı ve vahşi doğasında hayatta kalmaya çalıştığımız The Long Dark adlı oyunda, yanınıza çayınızı, kahvenizi alıp içinizi ısıtabilirsiniz (Kışın daha etkili oluyor. Ya da sadece kışın oynayın. Evet bu bir tavsiyeydi.)

Superliminal
(Bakış açınıza ve nasıl algıladığınıza göre çevre değişiyor.)

Superliminal
(Algılarınız ile dalga geçerken hayret ettiriyor.)

Red Dead Redemption 2
(Anlatmaya gerek yok sanırım.)

The Long Dark
(Bir kahve iyi giderdi.)

Video Oyunları‘nın hiç mi zararı yok?” diyebilirsiniz. Aslında bu direkt oyunlar ile bağlantılı değil. Tıpkı telefona veya televizyona uzun süreler bağlı kalırsanız meydana gelebilecek sorunlar ile hemen hemen aynı. Çünkü bir oyunun başında kaldıkça genelde hareketsiz oluyoruz. Gözlerimizi daha az kırpıp, kafamızı az çeviriyoruz. Bu da sağlık sorunlarını beraberinde getirebilir. Her şeyde olduğu gibi kontrollü bir biçimde bu sanatları (artık sanat diyeceğim. Oyunlar sanattır!) tüketirsek faydasını görebiliriz.

Şimdilik benim aktaracaklarım bu kadar. Bir sonraki yazımızda tekrar görüşmek üzere, kendinize iyi bakın 🙂

Bir sonraki yazım
(Oyunlarla Nasıl Tanıştım?)

8 Comments

  1. yaa alemiirrr ba yıll dımm, o kadar ikna oldum ki cidden oyunlardaki o görselleri hayal etmeye çalışınca cidden sanattır dedim. the long darkı öyle güzel betimlemişsin ki kış çekti canım. ttek kelimeyle süper bir içerik olmuş ve kesinlikle senin video oyunlarla tanışma hikayeni okumak istiyoooruuumm umarım vakit bulup yazarsın, oyunlarına sağlık alemiriim

    • Hocam çok teşekkür ederim övgüleriniz için. O tanışma yazısını da aslında bu yazıyla beraber yazmıştım ama pürüzlerini alıp bir ara yayınlamayı düşünüyorum. 😊💜

Badu için bir yanıt yazınCancel Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir